12 Aralık 2013 Perşembe

Neden geri kaldık?



Kitabın adı "Neden Geri Kaldık? Bitmeyen Kavga: Çağdaşlaşma" (Kaynak Yayınları). Kitapta 20 bilim insanı ve yazarın yazısı yer alıyor: Halil İnalcık, Sina Akşin, Zeki Arıkan, Ergün Aybars, Hasan Aydın, Şevket Çizmeli, Remzi Demir, Şahin Filiz, Cevat Geray, Melek D. Gökdoğan, Alpaslan Işıklı, Timur Karaçay, Semih Koray, Doğan Kuban, Bilsay Kuruç, Ahmet Mumcu, Salih Özbaran, Yaşar Nuri Öztürk, Namık Kemal Pak, Ahmet Say.

***


"Neden Geri kaldık?" sorusunun cevabını, Osmanlı da kendine sormuştu. Sormakla kalmamış, padişahlar düzeyinde, bazı önlemler almış, girişim denemeleri yapmışlardı. Bu bazen trajik, bazen komik ama her zaman hüzün verici çabaların tarihini büyük düşünür-insan Niyazi Berkes'in Türkiye'de Çağdaşlaşma (YKY) adlı başyapıtında bulabilirsiniz. Bugün sözünü ettiğim "Neden Geri Kaldık?"ın bazı yazarları da zaman zaman Niyazi Berkes'ten yararlanmaktadırlar.

Cumhuriyet'i kuranlar, 1700 yıllarından kendilerine (1922) kadar süren başarısız modernleşme öykülerini çok iyi biliyorlardı; içinde yer aldıkları İkinci Meşrutiyet'te deneyim kazanmışlardı. Artık çağdaşlaşmanın önündeki geri kalma nedenlerini çok iyi biliyorlardı. En iyi bilen de Mustafa Kemal Paşa idi. En büyük engel Osmanlı devletinin her türlü yapısı (Saltanat ve Hilafet) idi. Ama III.Selim, "Gavur Padişah" II.Mahmut örnekleri de somut olarak önlerinde duruyordu. Geri kalmanın gerçek ve sarsılmaz nedeni "gelenek" idi. Padişahların iyileştirme girişimlerine bile "gelenek" karşı çıkıyordu. Gelenek yani şeriat, şeyhülislamlık, medreseler ve medreselerin ürettiği cahil ve mürteci ulema sınıfı.

Son iki deneyim II.Meşrutiyet ve Kurtuluş Savaşı idi.

Cumhuriyeti kuranlar II.Meşrutiyeti yaşamışlar ve Kurtuluş Savaşı'nı yapıp yönetmişlerdi. O zamana kadar yaşananları bir daha yaşamamak için mahir bir cerrah gibi davranmak zorunda olduklarını en iyi Mustafa Kemal Paşa biliyordu ve gereken cevabı yaptıkları devrimlerle en kestirmeden verdiler.

Kurdukları cumhuriyetin karşısında artık Saltanat ve Hilafet yoktu, ama her türlü ortamda yaşamayı beceren İrtica Virüsü vardı ve bu virüsü asalak ulema sınıfı üretiyordu.

Bu sınıfın nasıl bir bela olduğunu iki çarpıcı örneğini "Neden Geri Kaldık?"tan aktarıp 1453 ve 1922 yıllarından vereceğim:

***

["İstanbul'u fetheden Fatih, taassuptan uzak, özgür düşünceli biriydi. Bununla ilgili iki örnek vermekle yetiniyorum. Birinci örnek şudur. Bu, İstanbul'un fethinden sonra, buranın kendi dualarıyla alındığını iddia eden ulemaya verdiği yanıttır. Kemalpaşazade diyor ki:

"[Çandarlı] Halil Paşa'nın yakın çevresinden olup cihadın neticesinin kazanılmasına ve öncesinde gazanın neticelenmesine mâni olan Mevlevilerin bazısı karşıladı, fethi tebrike girişip dedi ki: Elhamdülillah, âlimlerin dua ordusuyla hisar feth oldu, İslâmın koruyucusu Padişah akıbeti kötü olan kâfirler ordusuna karşı zafer kazandı.

Eğer dua ordusu yardım etmeseydi

Kör olurdu savaşan ordunun hançeri.

Hükümdar Fatih o cemaatten gayet incinmiş idi, ifade eyleyip dedi ki: Molla, iki yüzlülüğe yer yok, kendi kılıcımla aldım, kimseden himmet ve inayet olunmamıştır; savaş meydanında gayretli elimle davulu yalnız çalıp gökgürültüleri arasına saldım."

Fatih'in ulemaya, İstanbul'u "askerimle aldım" yanıtının ilginç bir örneğini Atatürk'ün kişiliğinde görmekteyiz. Sakarya zaferinden sonra Ankara'ya dönen Mustafa Kemal Paşa'yı Ankara istasyonunda karşılayanlar arasında bir şeyh de vardı. Bu şeyh Paşa'ya şöyle hitap eder:

-Muhterem Paşam, bütün Hıristiyan âleminin hayretli bakışları altında elde ettiğiniz büyük gaza bizatihi Hacı Bayram-ı Veli kuddise sırrahu'nun keramet ve himayesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla o veliyullahın mübarek mezarını ziyaret edip arzı şükranda bulunmanız vecibedendir.

Mustafa Kemal Paşa kısa bir süre durakladıktan sonra şeyh efendiye şu yanıtı verir ve yürüyüp gider:

-Hayır efendi hazretleri, hadise zât-ı âlinizin beyan ettiği vechile değildir. Türk zabiti kumanda etmesini, Türk askeri ölmesini bildi. Zaferi kazanmanın sırrı bunda meknuzdur (saklıdır)."] (Age. s.50, 51)

***

Fatih, ulema tayfasına verdiği cevapla, ne denli hurafeden uzak, bilimsel ve gerçekçi kafaya sahip olduğunu gösteriyor. Mevlevî Molla'ya da "iki yüzlülüğe yer" yok diyerek, Fetih öncesinde sefere karşı çıktıklarını ve Çandarlı Halil Paşa'nın yanında yer almış olduklarını hatırlatıyor. Duruma egemen olur olmaz Çandarlı Halil Paşa'yı idam ettirecektir.

Mustafa Kemal Paşa da çoğunluğu Kurtuluş Savaşı'na karşı çıkmış olan hacı, hoca ve ulemanın ruhunu ve kafa yapısını çok iyi biliyordu. Şu utanmazlığa bakın: Karşı çıktıkları, hakkında ölüm fetvası verdikleri komutan zafer kazanınca karşılamaya gidiyor ve zaferin büyük payını kendisine çıkarmak istiyor.

***

Bu muzır ulemanın yaşayan örneklerini günümüzde boy bol görmekteyiz: Said Nursi'nin müridi Fethullah Gülen Hoca Efendi, imam-hatip mektebinden mezun ve dahi Said Nursi ve Necip Fazıl Kısakürek müridi Recep Tayyip Erdoğan hazretleri ve yamakları; türban mücahidi Abdullah Gül ve diğerleri.

Bu insanlar Fatih Sultan Mehmet Han ile Mustafa Kemal Paşa'nın karşısına çıkan iki mollanın soyundan gelmektedirler.

Recep Tayyip Erdoğan, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan Mustafa Kemal Paşa'nın adını istemeye istemeye, kendine karşın ağzına almakta ama yaptığı devrimlerle Atatürk ad ve sıfatını kazanan insandan nefret etmektedir. Atatürk onun içinde bulunduğu kesim için bir "deccal"dan başka bir şey değildir.

***

Değerli okurlar, güya "Neden Geri Kaldık?"tan söz edecektim, oysa sazı elime alıp ben konuştum. Ama söyleyip yazdıklarım tanıtmak istediğim kitaptan ilham almıştır.

----------------
Neden Geri Kaldık? Kitabını %25 İndirimli Satın Almak İçin Tıklayın;