16 Mayıs 2014 Cuma

SOYKIRIM İDDİALARI MALTA'DA DENİZE DÖKÜLDÜ


Tarihimizde "Malta Sürgünü" olarak adlandınlan olay, aslında önde gelen ittihatçıların "toplu Ermeni kıyımı" suçlamasıyla yargılanmasıdır. Malta'da tutukladıktan 145 kişiyi suçlayamayan ingiliz makamlarının, sonunda "esir değişimi" ile alıkoyduktan kişileri serbest bırakmaları, iddiaların kofluğu anlamına gelmektedir.

Gazeteci-yazar-siyasetçi Uluç Gürkan'ın 'özgün İngiliz belgeleri'ne dayanarak kaleme aldığı "Malta Yargılaması" kitabı 1920'lerin başında Malta'da yaşananları hatırlatmanın ve tartışmanın çok ötesinde, başlı başına bir savunmadır; hatta karşı iddianame de denebilir. Gürkan, İngiliz belgelerine dayanarak, Ermeni lobisinin 'uluslararası yargılama' talebini gerçekten de hem ıskartaya çıkarıyor hem de Türkiye'nin yaklaşık yüz yıl önce lehine çıkmış olan ve elini güçlendiren bir uluslararası yargı kararını hepimize bir kez daha hatırlatıyor.


Malta'yı hatırlayalım
I. Dünya Savaşı sonrasında 145 Osmanlı yetkilisi savaşın galibi ingiliz makamları tarafından 'yargılanıp cezalandırılmak' üzere, denetimlerindeki Malta Adası'na gönderilmişti. Tarihimize "Malta Sürgünü" olarak geçen bu olay, aslında bir sürgün değildir, bir yargılamadır, önde gelen ittihatçı yöneticileri savaş suçlusu olarak yargılama girişimidir.
Malta adasında iki yılı aşkın süre hapiste kalan İttihatçılar hakkında "Ermenileri toplum olarak katletmek" suçlamasıyla adli soruşturma açılmıştı. Soruşturmayı Londra'daki İngiliz Kraliyet Başsavcılığı yürütmüştü. İşgal süresinde el koyulan ve büyük bölümü İngiltere'ye taşınan Osmanlı arşivlerinin yanında, Mısır'da, Kafkasya'da vb "Ermeni katliamı" kanıtı aranmış ancak bütün çabalara karşın hiçbir kanıt bulunamamıştır. Bunun üzerine ingiliz Kraliyet Başsavcılığı, Dışişleri Bakanlığı'nın baskılarına rağmen 'kanıt olmadığı' için dava açılamayacağını, açılsa da cezalandırma yapılamayacağını kesin bir dille açıklayınca, iddialar çökmüştü. "Ermeni Soykırımı" iddialarına dayanak yapılan katliam suçlamaları 1919-1921 yılları arasında sıcağı sıcağına adli olarak soruşturulmuş, ancak kanıtlanamamıştır. ( s. 15)

Malta kararının soykırım tartışmaları açısından önemi
Malta kararı Türk tarafı açısından çok önemlidir. Çünkü Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi soykırım suçunun varlığı ya da yokluğu konusunda karar verecek yetkili merciyi "yargı organları' olarak belirlemiştir. Yetkili yargı organları da 'suçum işlendiği ülkedeki yetkili bir mahkeme' ya da "yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir ceza mahkemesi' olarak tanımlanmıştır.
Türkiye tarafı tehcirde ne kadar hatalıdır, yerel mahkemelerin tutumu ne olmuştur?
Bize unutturulmak istenen bir gerçek, I.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti yöneticilerinin ve mahkemelerinin bini aşkın kişiyi 1915 tehcirinde Ermenilerin zarar görmesine sebebiyet verdikleri gerekçesiyle yargılamış ve cezalandırmış olmasıdır. Bir başka nokta, savaş sonrasında çoğu ittihat ve Terakki Partisi yöneticisi yüzü aşkın siyasetçinin "Ermenilerin toplu katliamı" suçlamasıyla üç yıla yakın bir süre İngiliz sömürgesi Malta Adası'nda tutulmuş ve Sevr hükümleri uyarınca ingiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından 'soruşturma' kapsamına alınmış olmasıdır.
Bu gerçeği Uluç Gürkan şöyle açıklıyor: "1915 Osmanlı 'Divan-ı Harb-i Örfi' Mahkemeleri, BM Soykırım Sözleşme- si'nde öngörülen 'suçun işlendiği ülkedeki yetkili bir mahkeme' vurgusunun karşılığıdır. Malta'da- ki yargılama süreci de "yargılama yetkisine sahip bulunan uluslar arası bir ceza mahkemesi' tanımlamasına uygundur." Gürkan'a göre "1915-15 Osmanlı yargılamaları ile 1919-1921 Malta yargılamasının belgeleri tarihin tozlu raflarında kalmamalıdır" çünkü "bu belgeler 'Ermeni Soykırımı' iddialarını kökten çürüten hukuki sonuçlar doğuruyor." (s. 21)

Takipsizlik Kararı
Uluç Gürkan'ın haklı olarak vurguladığı gibi ingiliz Kraliyet Başsavcılığının 'kanıt yokluğu' gerekçesi ile Ermenilerin katledildikleri suçlamasıyla dava açmaması, günümüz hukukunda 'kovuşturmaya yer olmadığı' anlamına gelmektedir; bir başka deşiyle 'takipsizlik' kararı hükmündedir.
Gürkan örneklerini kitabın sonuna koyduğu belgelere dayanarak çıkardığı sonucu Türkiye çaresiz değildir" sözleriyle ifade ediyor. Ve çağrı yapıyor: "Soykırım' teslimiyetçiliğinden sıyrılarak'Ermeni iddiaları'nın asılsızlığını tarihi ve hukuki gerçekler temelinde belgelendirelim."
Uluç Gürkan'ın irdelediği "Malta" belgeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 17 Aralık 2013 tarihli Perinçek-isviçre kararından sonra Türkiye'ye yönelik kara propagandanın ıskartaya çıkarıldığı yeni bir dayanak olarak milli bellekte yerini alıyor.