7 Mart 2014 Cuma

Türkiye’nin ‘paralel’le imtihanı


ABD içindeki bu paralel yapının en yakın müttefiki elbette İsrail’deki aşırı sağcı Likud
partisiydi. ABD politikalarını belirleyecek kadar etkin görevlerde bulunan birçok kişi ya doğrudan Likud ile ilişkili ya da ZOA, JİNSA gibi siyonist örgütlerdendiler. Bu arada yeri gelmişken, JİNSA’dan cesaret madalyası alan tek Müslüman’ın Tayyip Erdoğan olduğunu
belirtmeliyim. Ve Fethullah Gülen’in ABD’de oturma izni alması için ona kefil olan Abromowitz, Edelman, Fuller gibi isimlerin de bu Neo-con kliğinden olduklarını.


     Son günlerde paralel devletle yatıp, onunla kalkıyoruz. Aydınlık okuru için değilse bile gündemi sisteme bağımlı basından izleyenler için çok şaşırtıcı şeyler çıkıyor ortaya. Hani Ergenekon diye bir örgüt vardı… Hani darbe yapmak için Balyoz diye bir plan hazırlamıştı
generaller… Hani kendi camimizi bombalıyor, ana okulundaki çocuklarımızı öldürüyorduk…
Hani casustu, fuhuşçuydu, darbeci, rüşvetçi, teröristti koca bir ordu… Şimdi bütün bunların, o “paralel yapı”nın operasyonları olduğunu AKP hükümeti söylüyor ki, bir zamanlar “milli ordu”yu dizayn etmek için birlikte hareket ediyorlardı. Acı tecrübelerle öğrendiler gerçeği. Tayyip Erdoğan sanıyordu ki, etrafındaki yüzlerce polis kendisini koruyor. Dinliyorlarmış meğer… İzleyip kaydediyor ve depoluyorlarmış. Meğer hiçbir şey göründüğü gibi değilmiş, resmi olanın dışında başka bir emir komuta zincirleri varmış.

     Danıştay saldırısı için “Türkiye’nin 11 Eylül’ü” deniliyordu. Olayı hükümetin üzerine yıkmak isteyen ulusalcılar yapmıştı o işi de… Böyle diyorlardı. Türk polisinin davalar hakkında FBI görevlilerine brifing vermesi işin arkasındaki Amerikan parmağının kanıtlarından biriydi. Ama hangi ABD? Bu soruyu Jürgen Elsässer’in yeni kitabı "Gölge
Hükümet"e dayanarak soruyorum. Elsässer bize ABD’deki paralel devletin röntgenini sunuyor. Kitabı okuyunca Türkiye’de son yedi yıldır sürdürülen operasyonu daha iyi anlıyorsunuz. Kullanılan yöntemler bile aynı.

Doğru yanlışlar ve 11 Eylül muamması
Sahi, 11 Eylül saldırısını El Kaide’nin mağaralarda yaşayan militanları mı yaptı? ABD’nin o ünlü hava savunma sistemini nasıl kolaylıkla aştılar? Kendime hep şu soruyu sormuştum:
Ben ABD’ye düşman bir örgütün üyesi olsam… Ve bir şekilde o hava savunma duvarını aşıp ABD semalarında uçan tam 11 uçağın kontrolünü ele geçirsem ilk hedefim neresi olurdu? ABD’nin kalbi olan Beyaz Saray, Pentagon ve çok önemli askeri üsler mi, yoksa bütün dünyanın nefretini kazanmama neden olacak ve
bana karşı başlatılacak her türlü karşı saldırıyı meşrulaştıracak şekilde binlerce sivilin öleceği bir hedef mi? Kuşkusuz aklı başında herkes ilk hedeflerin Beyaz Saray, Pentagon ve askeri üsler ya da hava alanları olmasında hemfikir olacaktır. Ama o teröristler en akla uzak olanı yaptılar. Bu saldırının başka bir nedeni ve hedefi mi vardı?

     Neden?
     Elsässer’in yeni kitabı cevap veriyor: Saldırı anında Bush’un tepkileri sanki olacakları bekliyor gibiydi. Saldırganlar sadece belli sayıda insanın bildiği Başkanın uçağının çok gizli kodlarını bile biliyorlardı. Hatta bu kodu bildiklerini açıklayarak tehdit ediyor ama o uçağı vurmuyorlardı. Bir Amerikalı gazeteci gizli kodları sızdıran kişinin Başkan Yardımcısı Cheney olduğunu tespit etmişti. Amaçları Bush’u baskı altına alıp devleti ve orduyu yeniden düzenlemekti. Bunun için geçerli bir neden yaratıyorlardı. Bu bir darbe girişimiydi. Başkan Yardımcısı yalnız değildi. Savunma Bakanı Rumsfeld, yardımcısı Wolfowitz ve en kilit noktalarda görev yapan çok sayıda üst düzey bürokratla birlikte hareket ediyorlardı.

ABD’yi yöneten Gölge Hükümet
     Cheney, Reagan döneminde başlatılan gizli bir programın baş aktörüydü. Program, herhangi bir nedenle ABD başkanının devre dışı kalması durumunda, ülke yönetiminin FEMA(Federal Acil Durum Yönetim Ajansı) adlı bir kurulun eline alınması esasına dayanıyordu.11 Eylül’de devreye sokulmaya çalışılan bu programdı. Elbette başında da Başkan Yardımcısı Cheney olacaktı. O gün Beyaz Saray’a gelmesi engellenmeye çalışılan Bush devre dışı bırakılamadı ama önüne konulan senaryoyu oynamaya başladı. Irak’ı
düşman ilan ettiğinde ve yurttaşlık haklarını kısıtlayan ünlü “yurtseverlik yasası”(Patriot Act) çıktığında, birçok ABD kurumu "Irak kaynaklı" şarbon tehdidinin paniği altındaydı. Bunları yollayanın bir Amerikalı olduğu ortaya çıktığında ise artık olan olmuştu. Paralel yapı çalışıyordu. Krizlerini savaşlarla aşan ABD emperyalizminin yeni hedefi “7 kızkardeş” dedikleri dev petrol kartellerine sunmaktı. Ama bu kez sadece ganimetler değil, savaşın kendisi de bir gelir kaynağına dönüşecekti. Bu da kirli savaşın doğasına uygun, özelleştirilmiş bir orduyla olacaktı. Özel şirketlerin paralı askerleri ve ordu içindeki resmi hiyerarşi dışı birlikler...

Ya Pentagon’daki generaller?
     Hemen çağrışım yaptı. Başka bir yerde okumuştum. Bu dönüşüme karşıydılar ve istifasını istedikleri Rumsfeld tarafından “Amerika’nın düşmanları” ilan edilmişlerdi. Hem de saldırılardan bir gün önce. Hatta bir radyo kanalı o gece bu haberi şöyle duyurdu: “Rumsfeld Pentago’na savaş ilan etti.” Ertesi gün, Pentagon’a, onu etkisizleştirmeyecek şekilde çarpan bir uçak bu Rumsfeld muhaliflerinden 125’inin ölmesine,110’unun da ağır şekilde yaralanmasına ve devre dışı kalmasına neden olmuştu. (Naomi Klein, Felaket Kapitalizminin Yükselişi- Şok Doktrini, Agora, s.401) Engeller temizlenmişti. Yeni hukuk düzeni, sadece ülke dışında ve içinde görünmeyen teröristlere karşı her yöntemin
uygulanabilmesine, hatta 14 yaşında bir kızın bile, internetteki bir mesajından dolayı
tutuklanabilmesine imkan veriyordu. Başkan bu sistemde sadece onay imzalarını atan bir
kuklaya dönüşmüştü.
Bilmem çağrışım yapıyor mu?

Paralel devlet
     ABD içindeki bu paralel yapının en yakın müttefiki elbette İsrail’deki aşırı sağcı Likud partisiydi. ABD politikalarını belirleyecek kadar etkin görevlerde bulunan birçok kişi ya doğrudan Likud ile ilişkili ya da ZOA, JİNSA gibi siyonist örgütlerdendiler. Bu arada yeri gelmişken, JİNSA’dan cesaret madalyası alan tek Müslüman’ın Tayyip Erdoğan olduğunu
belirtmeliyim. Ve Fethullah Gülen’in ABD’de oturma izni alması için ona kefil olan Abromowitz, Edelman, Fuller gibi isimlerin de bu Neo-con kliğinden olduklarını… Peki, bu paralel yapı halkı nasıl inandıracaktı? Savunma Bakanlığı içinde Wolfowitz tarafından kurulan Stratejil Etkileme Ofisi’nin görevini ABD’li ünlü gazeteci Seymour Hersh şöyle açıklyor: “Wolfowitz ve Rumsfeld’in hakikat kabul ettiği şeyler için kanıtlar bulmak…” Yine yeni kurulan Evrensel İletişim Ofisi isimli başka bir birim tarafından basına servis yapmak… Bunları, doğrudan kendilerine bağlı bir istihbarat örgütü kurulması takip etti. CIA’nın bile dışında ve raporları hiçbir denetime takılmadan Başkanlık masasına gidecek kadar
ayrıcalıklı, gizli bir örgüt… Elimde değil. Çağrışım yapıyor. Danıştay saldırısından hemen sonra Abdullah Gül’ün önüne konulan ve sonra düzmece olduğu ortaya çıkan şemalar… Abdullah Gül’ün verdiği “delillendirin” talimatları… Emniyet istihbarat içindeki, her sözü ayet kabul edilen cemaatçi örgütlenme… Uydurma suikast planlarına ayet muamelesi yapılarak kozmik odaların teşhir salonuna dönüştürülmesi…

     ABD’deki paralel yapı, Irak’ın nükleer silahları olduğunu kanıtlamak için belge imal
ediyordu. Roma’daki Nijer Büyükelçiliğinden çalınan bazı belgeler, üzerlerinde oynanarak Irak’ın uranyum alışverişinin kanıtlarına dönüştürülmüştü. Bu yalan Bush’a söyletilmiş ve kamuoyu tehdide böyle ikna edilmişti. Burada Elsasser’e Galeano’dan bir katkı eklemeliyim: Colin Powel, BM’de eline tutuşturulan şarbonu sallayıp Irak’ın yok edileceğini haber verirken, sonradan özür dileyeceği bu yalanları kullanmıştı. Yalan o kadar büyüktü ki, o gün, BM Genel Kurulu’nun duvarını süsleyen bir Picasso reprodüksiyonunun üzeri mavi renkli bir örtüyle kapatılmıştı. Kim bilir, belki de çağrışım yapmasından korkmuşlardı. Bu tablo, Nazilerin bombardımanıyla harabeye dönüştürülen ünlü Guernica’dan başkası
değildi.(Eduardo Galeano, Aynalar, s.301) Bu yalanlar sadece Irak için değil, İran’a
saldırı bahanesi yaratmak için de kullanılmıştı. Tıpkı Türk halkının Balyoz darbe planı adı verilen düzmece belgelerle ikna edilmesi gibi. Onlar da çalındıktan sonra üzerlerinde eklemeler yapılan belgelerdi. Yöntemler birbirinin aynısıydı. Türkiye’deki orduyu saf dışı bırakma planları, BOP’un bir parçasıydı. Bu belge sahteciliklerinin yetmediği yerde devreye kışkırtmalar giriyordu. Mesela İran sahil güvenlik botlarının telsizlerini taklit etmek ya da bir adım ileri giderek İran sahil güvenlik botları imal ederek bunlarla kendi kuvvetlerine saldırmak bile düşünülüyordu. Bunları okuyunca, bizim paralelcilerin kurduğu tertiplerde, “kendi uçağımızı düşürecektik” türünden akıl almaz iddialarının ilham kaynağı daha iyi anlaşılıyor.

Paralel devletin özel ordusu
     Bu ordunun marifetlerini CIA’nın eski 3 numarası Alvin Bernard şöyle açıklıyor: “Savaş, büyük ölçüde sizin tanımadığınız, eylemlerini görmeyeceğiniz ve muhtemelen de zaten öğrenmeyi istemeyeceğiniz yöntemleri kullanarak savaşan askerler tarafından kazanılacak…” Yani… ABD ordusunun komuta sistemi dışında,
doğrudan paralel devlete bağlı. Her türlü işkence, suikast, kışkırtma ve insanlık dışı yöntemleri kullanan bir yapı. Üstelik bunları kullanması için yasal düzenlemeler yapılıyordu. Terör gruplarıyla birlikte hareket ediyorlardı. Irak’ta Ahmet çelebi’nin Irak Ulusal Konseyi, İran’da PKK’nın kolu olan PJAK ve Halkın Mücahitleri… Ve Suriye.. halen önümüzde duruyor, El Kaide, Işid ya da ÖSO. Bunlar ABD’nin katiller
ordusunun iş ortakları.

     Fakat şeytanla iş birliğinin bir bedeli var. İş öyle bir noktaya geldi ki, bu gizli birlikler ve özel güvenlik şirketleri (Blackwater, Halliburton, vb.) ABD içinde de görev yapmaya başladı. Mesela 2005'deki New
Orleans depreminde yağmacılara karşı… Ellerinde otomatik tüfekleri olan, polis ya da asker olmayan Irak’taki katliamın sorumlusu bu ipten kazıktan kurtulmuş adamlar Amerikan halkını da korkutmuştu.
Elsasser bu korkuyu şöyle dile getiriyor: “Yarın ev taksitlerini ödeyemediği için evleri boşaltılan bir mahalleye ya da işten atılan fabrika işçilerine karşı ucuz çözümler sunarlarsa ve devlet tarafından kullanılırlarsa ne olacak?”

Paralel yapı devam ediyor
     Aradan geçen bu kadar zamanda paralel yapı varlığını korumaya devam ediyor. Müttefikleri de öyle ki, bunun canlı tanıklarıyız. Türkiye’de sadece iktidarla yollarını ayırıyorlar ama CHP yeni ortakları. Filmlerde olur. Şeytan, mesela işinde başarılı olmak ya da istediği ama kendisini sevmeyen kadını elde etmek isteyen
kifayetsiz muhterisle anlaşma yapar. Onun eksiklerini tamamlar ama karşılığında ruhunu alır. Şeytan tahsilata geldiğinde esas oğlan durumu anlar, bağırır çağırır ama artık çok geçtir. Türkiye’de durum tam olarak budur.
Amerika’da ise bu tahsilatın bir dünya savaşına dönüşme ihtimali Elsasser’in gözler önüne serdiği kabustur.

-----------------------------
Gölge Hükümet Kitabını %25 İndirimli Satın Almak İçin Tıklayın;